Güneş Plüton açıları : Gücüyle Yaralananların Astrolojik Hikâyesi ve Kendi Ejderhanı Sevmek


Karanlığın Tacı

Hades’in meşhur Görünmezlik Miğferi — kimi kaynaklarda “Karanlık Tacı” olarak da geçer — yeraltı dünyasının en güçlü sembollerinden biridir. Bu nesne, tıpkı astrolojideki Plüton gibi, görünmeyen ama kaderi şekillendiren güçleri temsil eder. Persephone’yi kaçırdığında Hades, bu kutsal armağanı kuşanmıştı. Onu takarak dünyanın içinde fark edilmeden dolaşır, gölgelerin arasında hüküm sürerdi. Bu da Plüton’un haritalarımızda görünmeden ama derinden çalışan doğasını hatırlatır: ölüm, dönüşüm, travma.

Plütonik İlişkiler ve Eril Gücün Gölgesi

Bu yerleşimlere sahip kişilerin hayatında Plütonik figürler sık sık belirir — kudretli babalar, baskın eşler, kontrolcü oğullar, toksik sevgililer ya da otoriteyi temsil eden yabancı erkekler. Bu karşılaşmalar ruhun haritasına kazınan izler bırakır.

Kimi zaman baskı, manipülasyon ya da istismar biçiminde yaşanır kimi zaman ise kişinin kendi gücünü tanıması için kaçınılmaz bir katalizöre dönüşür.

Güneş–Plüton Kavuşumu, Karesi ve Karşıtlığı: Baba

Bu kalıp genellikle babayla başlar. Baba, çocuğun güneş bilincini — yani kimliğini, iradesini ve benliğini — şekillendiren ilk otoritedir. Güneş–Plüton temasında baba baskın, güçlü ve çoğu zaman da kontrolcü bir gölgeye dönüşür. Çocuk onun varlığında nefes alamaz. Alan yoktur. Her şey izlenir, denetlenir, hatta istilâ edilir.

Bazılarında babanın ölümü, çocukken belli bir yaş döneminde babayı görememesi ya da babanın ani yokluğu da bu dinamiğin bir parçasıdır. Baba hem merkezdir hem gölgedir hem ışığın kaynağı hem de ışığınızın üzerini örten karanlıktır.

Baba, kendi arzularını ve gerçekleşmemiş ideallerini çocuğa yansıtarak onu biçimlendirmeye çalışabilir. Bu farkında olunmayan etki, çocuğun içsel ışığını söndürebilir ve kendi iradesine ve sezgilerine güvenini zayıflatabilir.

Böyle bir baba deneyimi, harita sahibinde derin bir otorite korkusu bırakır. Baba figürünü aşmak, yalnızca dışsal bir mücadele değil, içsel bir savaş hâline gelir. Kişi bir yandan kendi yolunu çizmek ister diğer yandan bunu yapmanın sevgiyi, onayı ya da güvenliği kaybetmek anlamına geldiğini hisseder. Böylece kimliğini inşa etme süreci, sürekli bir iç gerilim ve suçluluk duygusuyla yoğrulur.

Bazen baba koruma adı altında sınırlar koyar. Yakınlık kontrolle karışır, mesafe güvenin yerini alır. Gücünü göstermek isterken duygusal bağı zedeler. Bu deneyim, kişinin hayat boyu güç ve güven duygusunu nasıl yaşayacağını belirler.

Çocuk, değerini kanıtlamaya mecbur hisseder. Sevgi, koşulsuz değil, kazanılması gereken bir şeye dönüşür. Baba uzaksa boşluk kalır, yakınsa baskı. Her iki durumda da çocuk kendi ışığını kısmayı öğrenir. Babanın eksik yanları yavaşça onun içine sızar. “Yetersizim” duygusu sessizce yerleşir.

Bazı babalar kırılganlıklarını gizleyemez ve zayıflıklarını otorite kisvesiyle kapatırlar. Korumak bahanesiyle utandırır, bastırır, yön verirler. Çocuğun ruhunda sevgiyle korkunun birbirine karıştığı bir iz kalır.

Böyle bir evde büyümek ruhun sessiz bir savaşa sürüklenmesidir. Her başarı tehdit sayılır, her hata suç. Övgü gelmez çünkü sizin ışığınız, babanın kendi karanlığını görünür kılar. İçinde gizli bir korku şöyle söyler: “Senin değerini kabul edersem kendi eksiklerimle yüzleşmem gerekir.” Bu yüzden sizi küçültür, onaylamaz, hep denetim altında tutar.

Bu durum, çocukta derin bir kızgınlık ve sevgiden yoksun kalma hissi yaratır. Sevgi ile reddedilme, yakınlık ile korku iç içe geçer. Babanın sevgisi kadar baskısı da içselleştirilir. Ve yetişkinlikte, kişi hem o güçle savaşır hem de onu içinde yeniden inşa etmeye çalışır.

Kimlik bu çatışmanın içinde şekillenir. “Ben kimim?” sorusu, zamanla “Onun gözünde kimdim?” sorusuna dönüşür.

Güneş–Plüton açısı, kişiyi baba aracılığıyla gölgesiyle tanıştırır. Onu hem dönüştüren hem de sınayan bir enerjiyle. Çünkü baba burada yalnızca bir ebeveyn değil, kişinin kendi içsel gücünü ve karanlığını fark etmesine vesile olan bir ayna gibidir.

Benlik, amaç ve kimlik duygusunun üzerine düşen bu karanlık gölge, Güneş–Plüton dinamiğinin özüdür. Kişinin doğal ifadesi otoritenin baskısıyla bastırılır ve bu da onu özgürleşme arayışına iter. Gerçek benliği yeniden bulmak, gücü dışarıdan değil içeriden tanımayı gerektirir.

Bu süreçte iki uç yaşanır. Ya fazlasıyla görünürsünüz — sürekli izlenir, eleştirilir, yönlendirilirsiniz — ya da bütünüyle yok sayılırsınız. Duygularınız geçersiz kılınır, varlığınız sessizce silinir.
İyileşme, bu kutupları fark etmekle başlar. Öfkenin altındaki incinmiş sesi, mükemmeliyetçiliğin ardındaki kırılgan insanı duymakla. Ve en sonunda, yıllarca susmuş o küçük çocuğa biraz şefkat göstermekle.

Plüton Güneş Açıları

Kavuşum, gücün merkezde toplandığı yerdir. Kimlik yoğunlaşır, sertleşir. Baba figürüyle özdeşleşme ya da onun gölgesinde kalma eğilimi görülür. Güven duygusu zayıftır, kişi varoluşunu kanıtlamak için sürekli bir tehdit arar. Bu arayış bazen paranoyaya dönüşür. Gölgeyle yüzleşme süreci, farkında olmadan gölgenin kendisine dönüşme riskini taşır.

Kare, bitmeyen bir güç savaşıdır. Kişi kendi kimliğini kurabilmek için babanın otoritesine karşı çıkar. Çatışmadan geçmeden büyüme yoktur. Bu açı, yalnızca kişisel değil, toplumsal düzeyde de patriyarkal yapılara karşı verilen mücadeleyi simgeler.

Karşıtlık ise aynadır. Bastırılmış güç dışarıda belirir. Baba, patron ya da otorite figürü olarak karşınıza çıkar. Kişi kendi Plütonik yönünü reddettikçe bu güç dış dünyada ona meydan okur. Oysa dışarıda görünen o karanlık, aslında tanınmayı bekleyen içsel kudrettir.

Patlayıcı Yüzleşme

Baba figürüyle yaşanan patlayıcı bir karşılaşma, büyük bir kavga ya da dramatik bir sahne, Güneş–Plüton etkilerinin en görünür ifadesidir.

Böyle bir an bir dönüm noktası yaratır. Kişi ya babasının gölgesinden sıyrılır ya da bu enerjiyi içsel bir güce dönüştürür. Süreç acı verir ama özgürleşmenin kapısını da açar. Artık dışsal otoriteye boyun eğmek yerine içsel otoriteyi inşa etme zamanı gelir. Güneş–Plüton’un özü budur: Gücün dıştan değil, içeriden doğduğunu anlamak.

Bir babanın ölümü ya da yokluğu bu duyguları daha da derinleştirir. Eksiklik sadece fiziksel değildir, kimlikte bir boşluk açar. Zamanla kişi babasının kim olduğunu, neleri yapabildiğini ve hangi yanlarının dağılmış olduğunu anlamaya başladığında içteki düğüm gevşer. Onu bir otorite değil, sınırları olan bir insan olarak görebildiği anda gerilim çözülmeye başlar.

Erkek Haritasında

Babanın otoritesine meydan okuma korkusu bu dinamiğin merkezindedir. Erkek hem babasının yerini almak ister hem de bunu yaptığında sevgisini değil nefretini kazanacağını hisseder. Derinlerde yankılanan o ilkel korku hiç susmaz: “Onu aşarsam beni yok eder.”

Bu bilinçdışı korku yetişkinlikte farklı biçimlere bürünür. “Süpermen kompleksi” bunlardan biridir. Adam dünyayı kurtarmaya çalışırken aslında kendi güçsüz çocuğuyla hesaplaşmaktadır. Her yükü üstlenir, çünkü içten içe her kötülüğün bir şekilde kendi yüzünden olduğuna inanır. Bu ters megalomani Plüton’un gölgesinin en tanıdık yüzüdür. Gizli narsizm özellikle Güneş–Plüton kavuşumunda ve karşıtlığında belirginleşir.

Bazı erkekler babalarına hayranlıkla bağlanır. Onları kahraman, rehber, hatta kutsal bir figür gibi görürler. Bu bağ, hem kişisel hem ideolojik düzeyde yön verir. Fakat Plüton’un öğretisi değişmez: Gerçek güç, bir başkasının gölgesinde değil, kendi ışığının içinde durabildiğin anda başlar.

Kadın Haritalarında

Güneş’in Plüton’la açı yaptığı kadınlarda baba figürü hem özlemin hem çatışmanın merkezinde durur. Bu kadınlar farkında olmadan babalarının enerjisini taşıyan erkeklere yönelir. Kimi zaman koruyucu ve büyüleyici birine, kimi zamansa baskıcı, tehditkâr ya da kontrolcü birine.

Babanın bıraktığı iz silinmez, sanki ruhun içine kazınmış bir mühür gibidir. Bu yüzden ilişkilerde yaşadıkları deneyimler genellikle yoğun, tutkulu ama dengesiz olur. Sevgi güçle karışır, bağlılık özgürlük arzusuna çarpar. Sınırlar erir, duygular derinleşir, sonra taşar.

Bu tür ilişkiler iki yöne evrilebilir: Dönüştürücü bir sevgiye ya da acı verici bir bağımlılığa. Çünkü Güneş–Plüton kadını sevilmekten fazlasını ister. Ruhunun en derin yerinde görülmek, hissedilmek, anlaşılmak ister. Bu arzunun içinde hem büyük bir güç hem de yakıcı bir tehlike saklıdır.

Plütonik Karşılaşmalar

Güneş–Plüton açıları yalnızca kişinin kendisiyle olan içsel mücadelesini değil, başkalarıyla kurduğu bağların derinliğini de biçimlendirir. Bu enerji, insanı hem kendi karanlığıyla hem de karşısındakinin gölgesiyle yüzleştirir. Her ilişki bir sınav hâline gelir; sevilmek, sahip olmak, kontrol etmek ya da özgürleşmek üzerinden yeniden tanımlanır.

Güneş–Plüton etkisine sahip insanlar güçlü figürlerle karşılaştıklarında içsel bir sarsıntı yaşar. Bu tür ilişkiler onlar için daima meydan okumadır çünkü kendi egoları zaten kırılgan bir dengeye dayanır. Her eleştiri kalbe iner, her üstünlük iddiası çocuklukta duyulan o eski tehdidi hatırlatır.

Eğer geçmişte baskıcı ya da denetleyici bir babayla büyümüşlerse, bu hassasiyetin kökü oradadır. Onaylanmamak, görünmemek, yeterli sayılmamak… Bunların her biri yetişkinlikte öz değerin altını oymaya devam eder.

Güneş–Plüton kişisi çoğu zaman kendinden nefret etmez, sadece içindeki gücü güvenle taşıyamaz. Çünkü o güç uzun yıllar yasaklanmış, cezalandırılmış, bastırılmıştır.

Kendi gölgelerinize, korkmuş bir hayvana yaklaşır gibi şefkatle yaklaşmanız gerekir. Onları bastırmaya değil, anlamaya çalıştığınızda içerdeki sertlik çözülmeye başlar.

Derinden Yaralanmış Benlik

Çocukluk – Gençlik – Yetişkinlik

Çocukken erken olgunlaşmış bir yanın vardı. Sessiz, gözlemci, derin düşünen. İnsanların iç dünyasına fazla uzun baktığın olurdu. “İnsanlar neden ölür?” ya da “Öldükten sonra ne olur?” diye sorduğun günleri hatırlarsın belki.

Güneş–Plüton etkisiyle doğan çocuklar genellikle erken yaşta ağır duygularla tanışır. Çoğu yanlış anlaşılır, bastırılır, “fazla” ya da “garip” diye etiketlenir. İçlerinde yetişkinlerin bile taşıyamayacağı kadar yoğun bir dünya vardır ama çevreleri bunu fark etmez. Utanç, reddedilme, değersizlik gibi duygular kolay silinmez. Ruh unutmaz, sadece derine gömer. Görünmez bir yara gibi kalır, geçmişte kalsa da sızısını hissettirir.

Sonra ergenlik gelir. Her şeyi altüst eden bir fırtına gibi. İsyan, saplantı, sorgulama. Karanlık müzikler, uçlarda duygular, mistisizmle nihilizm arasında salınan yeni bir benlik.

Yirmili yaşlar tutkuyla parlar. Gerçeği çıplak ellerinle kazımak istersin. Davalara, aşklara, fikirlere ya da kendi felaketlerine dalarsın. Her kriz bir laboratuvar gibidir. Güç oradadır ama hamdır, tehlikelidir. “Birisi olma” arzusu içten içe yanar, fakat gerçekten görülme korkusuyla çatışır.

Kontrol etmek, anlam bulmak, yön vermek istersin. Fakat Plüton egonun altındaki zemini sürekli sarsar. Duygusal depremler yaratır, seni dönüştürür ama kolay bırakmaz. Bu yüzden gençlik yılları çoğu zaman güç savaşlarıyla geçer — ebeveynlerle, sevgililerle, öğretmenlerle ama en çok kendinle.

Yetişkinlikte bu izler başka biçimlerde geri döner. Kendini kanıtlama ihtiyacı başlar. Hep daha iyisini yapmak, yükseğe çıkmak, bir zamanlar seni küçümseyenleri haksız çıkarmak. Bu dürtü büyük bir güç yaratabilir ama aynı zamanda yorgunluk ve öz eleştiri de getirir.

Sonra kırklı yaşlar gelir. Tam “kendimi buldum” dediğinde hikâye yeniden yazılır. Benlik bir kez daha değişir. Bu döngü bir tür büyüdür. Ruh simyası. Her defasında sembolik olarak ölür, yeniden doğarsın. Ta ki illüzyonlardan arınmış, çıplak özünle karşılaşana kadar.

Bu bir motivasyon hikâyesi değil. Bu bir hayatta kalma simyası. Çünkü Plüton yüzeyle ilgilenmez. Derine iner, iniş ister. Ruhun karanlıkta kalan kısmını kurtarmak ister.

Orta Yaş

Yenilenmiş bir farkındalıkla birlikte, gerçek netlik genellikle bu dönemde belirir. Güneş’in enerjisi kişisel gelişim yolculuğunda doruğa ulaşır. İnsan artık neyi neden yaptığını, hangi gücün onu yönlendirdiğini daha açık görür. Eski kimlikler dökülür, içteki öz görünür hâle gelir.

Plüton bu evrede kişisel evrimin ateşini yeniden yakar. Ama bu kez ışık farklıdır. Daha sade, daha bilinçli, daha içe dönük. Karanlıktan geçerek olgunlaşmış bir bilgelik parlar. Artık mesele gücü kanıtlamak değil, onu taşıyabilmektir.

Plütonik deneyimler, yaşamı kökten sarsan olayların öğretisidir. Ölümle yüzleşmek, hastalıktan sağ çıkmak, büyük bir kayıp yaşamak… Her biri insanın hayata, güce ve ölüme bakışını değiştirir. İflas eden biri sahip olduklarını değil, kim olduğunu yeniden tanımlar. Bir evlilik bittiğinde sadece bir ilişki değil, bir kimlik de çözülür. Duygusal ve maddi enkazın içinden yeni bir benlik doğar. Plüton’un öğretisi hep aynıdır: Her yıkım, sahte güvenliği söker ve her acı, özle teması geri getirir. Yeniden doğmak, hayatta kalmaktan fazlasıdır.

İtaat Etmeyeceğim

Dayatılmış kimlikleri bırakıp ilk kez kendin olmanın ağırlığını hissetmek olağanüstü bir cesaret ister. İradenin sesini tanıyıp onu rahatlık uğruna susturmamak. Dış dünyanın beklentileri çekse de durup “hayır” diyebilmek. O anda bilirsin — kim olduğunu, neye ait olduğunu ve artık kim olmayacağını.

Sonra iniş başlar. Kendi bilinçaltına. Öz nefretin kök saldığı o eski, karanlık yerlere. Orada kalkanın ardındaki çocuğu görürsün. Öfkenin altındaki korkuyu, mükemmeliyetin altındaki kırılganlığı.

Plüton tam orada filizlenir. Karanlığın içinden tuhaf bir güç doğar. Kendini affetmeye başlarsın — bir zamanlar onlara inandığın için, ışığını söndürdüğün için, hayatta kalmak uğruna küçüldüğün tüm o anlar için. Artık itaat etmezsin. Çünkü nihayet hatırlarsın, gücün hiçbir zaman dışarıda değildi.

Görünmez Savaş ve Hayatta Kalma Zorunluluğu

Güneş’i Plüton’la açı yapanlar yaşamı sanki görünmeyen bir savaşın ortasında geçirir. Bu savaş bazen otoriter bir patronla, bazen karmaşık aile bağlarıyla, bazen de içlerinde yankılanan utanç ve güçsüzlükle biçim değiştirir. Fakat özünde çatışma dış dünyayla değil, ego ile ruh arasındadır.

Bu enerji yüzeyde yaşamaya izin vermez. Hayat sizi derinliğe çağırır. Başkaları kimliklerinin parlak yüzeyinde oyalanırken sizden o yüzeyin altındaki özü bulmanız istenir. Her kriz bir çağrıdır, her yıkım bir geçit.

Astrolojide Güneş “ben buyum” diyen merkezdir. Işık, irade, yaşamla kurulan bağ. Plüton bu ışığa dokunduğunda onu söndürmez, arındırır. Güneş–Plüton açısı insanı kendi gölgesiyle yüzleştirir. Ve o yüzleşmeden sonra ışık ilk kez gerçekten parlar.

Güneş’in Sınavı: Kendi Ejderhanı Sevmek

Güneş ışığını savaşsız kazanamaz. Her güneş miti bunu anlatır. Işık, karanlıktan geçmeden doğmaz. Her kahraman, kaderini gerçekleştirmek için yeraltından çıkan bir yaratıkla yüzleşir. Apollon’un Delphi’deki kutsal alanı ele geçirebilmesi için Python’u yenmesi gibi. Herakles’in her zaferinde yeniden doğması gibi. Ya da Orpheus’un yenilgisiyle tanrısallığına uyanması gibi.

Bu döngü hiç bitmez. Canavar her seferinde başka bir biçimde geri döner. Çünkü Güneş, kendi gölgesini öldüremez, onunla denge kurmayı öğrenir. Çok fazla ışık yaydığı için karanlığı öfkelendirir, ama o karanlık olmadan da var olamaz. Işığın anlamı, karanlığın varlığıyla belirlenir.

Apollon da bu gerçeğin simgesidir. O yalnızca ışığın değil, kederin de tanrısıdır. İnsan acı içindeyken ona döner. Kederi bastırmaz, biçim verir. Acı bir şarkıya, bir şiire, bir resme dönüştüğünde artık yakıcı olmaktan çıkar. Taşınabilir hâle gelir. Bu bir tür büyüdür — insanla acısı arasında bir alan açar.

Apollon’un yolu kederi süslemek değil, onu çıplak biçimde sunabilmektir. Bu kendine acımak değildir bir adaktır. Plüton’un vahşi duyguları, yaratımın ham malzemesidir. O duyguları bir imgeye, bir sese, bir eyleme dönüştürdüğümüzde tanrılara sunarız. Ve o anda bir şey olur. Karanlık anlam bulur, acı ışığa dönüşür.

Güneş–Plüton: Görünmezlikten Işığa

Güneş–Plüton kaybı hem yakıcı bir güç hem sessiz bir tükeniş taşır. Bu yara insanı harekete geçirir, ileri iter ama içini de oyar. Hayatta kalmak için sertleşirsin. Kimse boşluğu görmesin diye zırh kuşanırsın, soğuklaşırsın, mesafe koyarsın, bazen acımasız bile olursun. Ama derinde, tüm o gücün altında hâlâ bir çocuk vardır — görülmeyi bekleyen, “Varsın, değerlisin, yeterlisin” sözlerini duymak isteyen çocuk.

Gerçek iyileşme ne zamanla ne de unutarak gelir. Dışarıdan beklediğin sevgiyi, şefkati, değeri kendine verdiğinde başlar. Acıyla savaşmayı bırakıp onunla oturduğunda. Onu uyuşturmak yerine nazikçe tuttuğunda. O an boşluk artık eksiklik değil, bir kapıdır.

Görünmez olmak, var olmamış gibi hissettirir. Görülmemek ruhu yavaşça siler. İnsan, anlamını yansımada bulur. kim olduğunu başkalarının gözlerinde, tepkilerinde tanır. Birisi sırtını döndüğünde, varlığın sessizlikle karşılandığında bu yalnızca bir ihmal değildir. Ruhsal bir silinmedir. Kayıtsızlık, nefretin bile yapamayacağı kadar derin yaralar açar. Çünkü nefret en azından seni fark eder. Kayıtsızlık ise yok sayar — sanki hiç olmamışsın gibi.

Kimliği, görünürlüğü ve gücüyle zaten mücadele eden bir Güneş–Plüton ruhu için bu yokluk yıkıcıdır. Bu ruh tanıklığa ihtiyaç duyar. “Seni görüyorum — dağınık, kırık, parlak seni — ve sen önemlisin” diyen bir bakışa. O tanıklık eksik olduğunda iç dünya bir aynalar salonuna döner. Her yansımada biraz daha silinirsin.

Ama bir gün, uzun bir karanlığın ardından, çok hafif bir sıcaklık belirir. Önce fark edilmez ama oradadır. Sonra büyür. Yıllar sonra ilk kez içten bir gülümseme yakalarsın. Biri seni övdüğünde savunmaya geçmezsin. “Evet,” dersin, “bunu hak ettim.” Bir odada durduğunda varlığını hissedersin. Bu bedene, bu zamana, bu yaşama ait olduğunu bilirsin.

İşte o an, hayatta kalmaktan özgünlüğe geçişin kapısı açılır. Öz şüphenin yerini öz güven alır. Artık kendi gücünden korkmazsın, onun için özür dilemezsin. Parlamak için izin istemezsin. Kendini saklayan kelimeleri, analizleri, bahaneleri bırakırsın. Çünkü bilirsin, ışık seni hiç terk etmedi. Sen sadece bir süreliğine ondan gözünü çevirmiştin.

Ve artık yükselmek için yanmıyorsun. Yükseliyorsun çünkü içindeki Güneş hiç sönmemişti. Sadece fırtına tarafından gizlenmişti. Yeraltı hâlâ sende ama artık o senin yükün değil, yakıtın. İçine indin, şimdi altınla dönüyorsun. Bilgelikle, derinlikle, şefkatle. İyileştiren bir tür ışıkla. Dünyada hiç kimsenin değil, sadece senin kendine verebileceğin bir armağanla.

Cesaret ve Umutla

Güneş Plüton, Güneş Plüton açıları, Güneş Plüton kavuşumu, Güneş Plüton karşıtlığı, Güneş Plüton karesi, Plüton astrolojisi, astrolojide baba figürü, baba arketipi, gölge arketipi, kişisel güç, ruhsal dönüşüm, astrolojide Plüton, psikolojik astroloji, Plütonik ilişkiler, astrolojide travma, astrolojide güç savaşı, Güneş Plüton etkisi, Güneş Plüton dinamiği, karanlıkla yüzleşmek, astrolojik dönüşüm, Güneş Plüton enerjisi, astrolojik analiz, Plütonik enerji, Güneş Plüton açısı anlamı, Plüton sembolizmi, baba ve otorite teması, görünmez savaş, içsel dönüşüm, astrolojik gölge, Güneş Plüton astrolojisi, Güneş Plüton kavramı, güç ve kimlik, Plütonik bilinç, psikolojik derinlik, astrolojide kimlik, içsel ışık, karanlıkla barışmak, astrolojik arketipler, ruhun evrimi, astrolojide ölüm ve yeniden doğuş, astrolojik güç sembolleri.



İlk kez HT Hayat’ta yayınlanmıştır


Astrolojik Danışmanlık Hizmetleri hakkında bilgi almak için ziyaret edebilirsiniz.


Related Posts