Astrolojik Çağlar ve Presesyon: Balık Çağından Kova Çağına

Presesyon ve Astrolojik Çağlar

Gökyüzü, insana her zaman sabitmiş gibi görünmüştür. Yıldızlar her gece aynı yerden doğar, aynı yerde batar, gökyüzü adeta değişmeyen bir kubbe gibi başımızın üzerinde durur. Fakat bu yalnızca çıplak gözle bakıldığında ortaya çıkan bir yanılsamadır. Aslında gökyüzü sürekli değişir. Bu değişim çok yavaş ilerlediği için günlük hayatta fark edilmez. İşte bu büyük hareketin adı presesyondur.

Astroloji açısından bu bulgunun önemi büyüktür. Çünkü astrolojide kullanılan burçlar kuşağı, yani zodyak, hem mevsimlere hem de yıldızlara bağlıdır. Eğer ekinoks noktaları yıldızlara göre sürekli kayıyorsa, o halde burçların sınırları da zaman içinde farklı yıldız arka planlarına denk gelecektir. İşte bu düşünce, “astrolojik çağ” kavramını doğurmuştur.

Astrolojik çağ, insanlık tarihini çok büyük zaman dilimlerine bölen bir sembolik sistemdir. Ekinoks noktası hangi burcun ya da hangi takımyıldızın içinde bulunuyorsa, o dönem o burcun çağını temsil eder. Bu bakış açısıyla tarih boyunca farklı çağlar tanımlanmış, insanlık kültürleri gökyüzüyle özdeşleştirilmiştir. Boğa Çağı, Koç Çağı, Balık Çağı gibi kavramlar böyle ortaya çıkmıştır.

Presesyonun Astronomik Temeli

Presesyonu anlamak için önce Dünya’nın hareketlerini göz önünde bulundurmak gerekir. Dünya hem kendi ekseni etrafında döner hem de Güneş’in etrafında dolanır. Ancak ekseni tam dik değildir yaklaşık 23 derece 26 dakikalık bir eğimle eğiktir. Bu eğim mevsimlerin ortaya çıkmasını sağlar, fakat aynı zamanda çok uzun süreli başka bir hareketin de kaynağıdır.

Dünya kusursuz bir küre değildir. Ekvator bölgesi hafifçe şişkindir. Güneş ve Ay’ın kütle çekim etkisi bu şişkinliği sürekli çeker ve ekseni sabit durmaya değil, yavaş yavaş yalpalamaya zorlar. Bu yalpalama, bir topacın dönerken eğik ekseni etrafında çizdiği daireye benzetilebilir.

Bu yalpalamanın gökyüzündeki sonucu, ekinoks noktalarının sabit kalmamasıdır. İlkbahar ekinoksu – yani Güneş’in her yıl 21 Mart civarında gökyüzünde bulunduğu nokta – her yıl biraz doğuya kayar. Bu kayma gözle fark edilemeyecek kadar küçüktür ama zaman içinde birikir.

Bilimsel ölçümlere göre bu kayma yılda yaklaşık 50,3 yay saniyesidir. Bir derecelik kayma için 71–72 yıl gerekir. Tüm zodyağın, yani 360 derecelik dairenin tamamını dolaşması için ise yaklaşık 25.700 yıl geçmesi gerekir. Bu nedenle presesyon, astronomi ve astroloji tarihinde “Büyük Yıl” veya “Platonik Yıl” olarak da anılmıştır.

Presesyonun keşfi Antik Yunan’a dayanır. MÖ 2. yüzyılda yaşayan Hipparkhos, sabit yıldızların konumlarını daha önceki çağların gözlemleriyle karşılaştırdı. Bu karşılaştırmada yıldızların gökyüzünde kaymadığını, fakat ekinoks noktalarının yıldızlara göre gerilediğini fark etti. Bu, presesyonun ilk keşfiydi. MS 2. yüzyılda Ptolemaios bu hareketi kendi gökyüzü kataloğunda ayrıntılı olarak işledi ve sonraki kuşaklara aktardı.

Bugün modern astronomi, Hipparkhos’un binlerce yıl önce yaptığı gözlemleri doğrulamakta ve çok daha hassas verilerle desteklemektedir. Bu veriler, presesyonun kaçınılmaz ve sürekli bir hareket olduğunu gösterir. Dolayısıyla gökyüzünün sabit olduğu düşüncesi bir yanılsamadır. Gerçekte göksel koordinatlar zamanla yer değiştirir.

Zodyak Sistemleri

Presesyonun keşfi, astrolojide çok temel bir soruyu ortaya çıkardı: Burçların başlangıç noktaları gökyüzünde nereye sabitlenmelidir? Bu soru, yüzyıllar boyunca iki farklı sistemin gelişmesine yol açtı: tropik zodyak ve sideral zodyak.

Tropik zodyak, Batı astrolojisinin kullandığı sistemdir. Burada 0° Koç noktası her zaman İlkbahar Ekinoksuna sabitlenir. Yani Güneş’in kuzey yarımkürede baharı başlattığı an, hangi yıldızın önünde bulunursa bulunsun, astrolojik olarak Koç burcunun ilk derecesi kabul edilir. Bu nedenle tropik sistemde burçların yıldızlarla örtüşmesi önemli değildir. Burçlar mevsimlerin döngüsünü simgeler. Böylece Batı astrolojisi için 21 Mart her zaman 0° Koç’tur. Presesyon yıldızların konumunu değiştirir ama tropik zodyakta burçların başlangıç noktaları değişmez.

Sideral zodyak ise burçları gökyüzündeki yıldızlı arka plana sabitler. Burada 0° Koç, gerçekten Koç takımyıldızının başladığı yere denk getirilir. Ancak presesyon nedeniyle ekinoks noktası yıldızlara göre kaydığı için sideral sistemde burç dereceleri yüzyıllar içinde geri gider. Bu yaklaşım özellikle Hint (Vedik) astrolojisinin temelidir. Hindistan’da Lahiri ayanamsası standart olarak kabul edilmiştir. Batı’da ise Fagan–Bradley gibi farklı ayanamsalar da kullanılır.

İşte bu iki sistem arasındaki fark ayanamsa adıyla bilinir. Tropik ve sideral zodyak arasındaki açı farkı her yıl biraz daha artar. Günümüzde bu fark yaklaşık 23–24 dereceye ulaşmış durumdadır. Yani tropik zodyakta 15° Koç olarak görünen bir derece, sideral zodyakta yaklaşık 21–22° Balık’a denk gelir.

Bu ayrışma sadece teknik bir mesele değildir. Çünkü astrolojik çağları tanımlarken de temel ölçüt ekinoks noktalarının hangi burcun ya da takımyıldızın içinde olduğu sorusudur. Tropik sistem burçları mevsimsel döngüye bağlarken, sideral sistem yıldızlara bağlar, yani görünen gökyüzüne. Dolayısıyla çağların tarihleri bu tercihe göre tamamen farklı sonuçlar verir.

Astrolojik Çağların Tanımlanma Yöntemleri

Presesyonu anlayınca insanın aklına doğal olarak şu soru gelir: Eğer ekinoks noktası binyıllar boyunca farklı burçların ya da takımyıldızların içine kayıyorsa, bu kayışı nasıl dönemlere ayıracağız? İşte astrolojik çağ fikri tam da bu sorunun cevabı olarak doğmuştur. Fakat bu çağların nasıl hesaplanacağı konusunda tek bir yöntem yoktur.

Birinci yöntem, gökyüzünü gerçek takımyıldız sınırlarına göre ölçmektir. Uluslararası Astronomi Birliği 1930’larda gökyüzünü resmi olarak otuz sekiz takımyıldıza böldü ve sınırlarını netleştirdi. Ancak bu sınırlar eşit değildir. Balık çok geniş bir alan kaplarken Kova daha dardır. Eğer çağları bu takımyıldızların gerçek büyüklüklerine göre hesap edersek her çağın süresi farklı çıkar. Örneğin İlkbahar Ekinoksu noktası bugün hâlâ Balık takımyıldızının içindedir. Hesaplamalar bu noktanın Kova’ya ancak MS 2600’lü yıllarda geçeceğini gösterir. Yani bu yönteme göre hâlâ Balık Çağı’ndayız.

İkinci yöntem, gökyüzünü eşit on iki parçaya bölmektir. Burada her burç tam otuz derecedir, her çağ da yaklaşık iki bin yüz yıl sürer. Bu sistem, takımyıldızların gerçek boyutlarını dikkate almaz. Fakat düzenli ve sembolik bir akış sağlar. Bu hesapla Balık Çağı İsa’nın doğumuyla başlatılır ve günümüzde sona yaklaşır. Dolayısıyla Kova Çağı’nın ya başladığı ya da çok yakın olduğu kabul edilir.

Bu iki yöntem arasındaki fark, astrolojik literatürde en çok tartışılan konudur. Takımyıldız sınırlarını esas alanlar, çağların astronomik olarak belirlenmesi gerektiğini savunur. Eşit-parça yöntemini kullananlar ise düzenli ve simetrik bir sistemin sembolik gücünü vurgular.

Geçmiş Çağlar ve Kültürel Özdeşleşmeler

Astrolojik çağlar yalnızca göksel hareketlerin sonucu değildir aynı zamanda insanlık tarihini yorumlama biçimidir. Her çağ, kendi burcunun arketipleriyle özdeşleştirilmiş, ardından bu semboller büyük uygarlıkların ve kültürel değişimlerin üzerine yansıtılmıştır. Bu özdeşleşmeler birebir tarihsel kanıtlarla değil, daha çok sembolik paralellikler kurularak yapılır. Yine de insanlık hikâyesine gökyüzü üzerinden bakmak için güçlü bir dil sunarlar.

Boğa Çağı yaklaşık MÖ 4000–2000 yılları arasına yerleştirilir. Boğa burcu bereketin, toprağın, üretimin ve doğurganlığın simgesidir. Bu dönemde tarım toplumları kökleşmiş, Sümer, Mısır, Hindistan ve Anadolu’da büyük uygarlıklar doğmuştur. Arkeolojik bulgularda boğa figürleri öne çıkar. Mısır’da Apis boğası kutsal kabul edilmiştir, Girit’te Minotauros efsanesi doğmuştur. Tüm bu semboller, Boğa Çağı’nın bereket ve doğurganlık arketipiyle örtüşür.

Koç Çağı MÖ 2000’den İsa’nın doğumuna kadar sürer. Koç savaş, fetih, kahramanlık ve bireysel cesaretle ilişkilendirilir. Bu dönemde Asur, Pers, Yunan ve Roma gibi imparatorluklar yükselmiştir. Dünya tarihini askerî güç, otorite ve fetih üzerinden şekillendirmişlerdir. Musa’nın kurban ettiği koç hikâyesi, bu dönemin dini sembolizmini de yansıtır. Kahramanlık, kurban ve mücadele bu çağın temel motifleridir.

Balık Çağı İsa’nın doğumuyla başlatılır ve hâlâ içinde olduğumuz ya da sonuna yaklaştığımız dönem olarak görülür. Balık inanç, teslimiyet, fedakârlık ve kurtarıcı figürlerle özdeşleştirilir. Hristiyanlığın en bilinen sembollerinden biri balıktır. “İnsanları balık gibi avlayan” havariler, vaftiz ritüeli, kurban ve merhamet kavramları Balık burcunun arketipleriyle örtüşür. Bu çağ yalnızca dinle değil, ideolojilerle de anılır; büyük inanç sistemleri, insanlığın fedakârlık ve adanmışlık temalarıyla örgütlendiği dönemdir.

Daha geriye gidildiğinde İkizler Çağı yazının icadı, ticaretin gelişmesi ve şehir devletlerinin doğuşuyla ilişkilendirilir. İletişim, ikilik ve bilgi paylaşımı İkizler’in temel özellikleridir. Yengeç Çağı insan topluluklarının kabile ve aile yapısına dayandığı, ilk köylerin kurulduğu, evcilleştirme süreçlerinin başladığı dönemle bağdaştırılır. Yengeç’in yuva ve koruma sembolizmi burada devreye girer. Aslan Çağı ise avcı-toplayıcı kültürlerde güneşin, krallığın ve kahramanlığın yüceltilmesiyle özdeşleştirilmiştir. Göbeklitepe’nin güneşle hizalanan taşları bu çağın anıtsal yankısı olarak yorumlanır.

Bu eşleşmeler tarihsel olarak kesin çizgilerle kanıtlanmış değildir. Arkeoloji bize Göbeklitepe’nin MÖ 9600–8200 arasında yapıldığını ya da Sümer’in MÖ 4000’lerde ortaya çıktığını söyler. Fakat bu dönemlere “Aslan Çağı” ya da “Boğa Çağı” adını veren insanlar olmamıştır. Bu, modern astrolojinin geriye dönük sembolik okumasıdır. Yine de tarih ile arketiplerin yan yana getirilmesi, insanlık serüvenine gökyüzünden bakmamızı sağlar.

Kova Çağı Tartışması

Balık Çağı’nın sonuna yaklaşırken en çok sorulan soru nettir: Kova Çağı ne zaman başlayacak? Ancak bu sorunun tek bir yanıtı yoktur, çünkü hangi yöntemi benimsediğinize göre değişir.

Eğer çağları gökyüzündeki gerçek takımyıldız sınırlarına göre ölçerseniz, İlkbahar Ekinoksu noktası bugün hâlâ Balık takımyıldızının içindedir. Hesaplamalar bu noktanın Kova’ya ancak MS 2600’lerde geçeceğini gösterir. Bu bakış açısıyla biz hâlâ Balık Çağı’ndayız ve önümüzde beş-altı yüzyıllık bir zaman dilimi daha vardır.

Fakat çağları eşit 12 parçaya bölen sembolik yöntemi kullanırsanız, her çağ yaklaşık 2160 yıl sürer. Balık Çağı İsa’nın doğumuyla başlatıldığında günümüzde süresini doldurmuş olur. Bu durumda Kova Çağı ya 2000’lerle birlikte başlamıştır ya da en azından kapısındayız. Modern astroloji literatüründe sıkça karşılaşılan “Kova Çağı başladı” ifadesi bu yaklaşımdan doğar.

Kova Çağı’nın sembolizmi güçlüdür. Kova burcu özgürlük, eşitlik, insanlık bilinci ve bilginin paylaşımıyla ilgilidir. Bu yüzden Kova Çağı’ndan beklentiler yüksektir. Bilimsel gelişmelerin hızlanması, teknolojinin insanlığa hizmet etmesi, bireylerin eşit haklara sahip olması, farklı toplulukların bir arada yaşayabilmesi hep bu çağın olumlu yönleri olarak anlatılır. İnternetin doğuşu, küreselleşme, yapay zekânın yükselişi, çevre ve insan hakları hareketleri bu yeni dönemin işaretleri gibi görülür.

Ama Kova yalnızca aydınlık değil, gölge tarafı da güçlü bir burçtur. Kolektif bilinç ve eşitlik ideali bazen bireyselliği bastırabilir. Teknoloji insanı özgürleştirmek yerine gözetim altına alabilir. İnternetin sunduğu sınırsız bilgi aynı zamanda bilgi kirliliğine ve manipülasyona yol açabilir. Kova Çağı’nın umudu kadar korkusu da buradan doğar.

Balık Çağı inanç, fedakârlık ve teslimiyet üzerine kuruluydu. İnsanlar iki bin yıl boyunca büyük dinlerin, ideolojilerin ve kurtarıcı figürlerin etrafında toplandılar. Kova Çağı ise bilgi, özgürlük ve ağlar üzerine kuruluyor. Bu geçiş, sisli bir denizin içinden çıkıp elektrikle örülmüş bir gökyüzüne adım atmaya benzer. Balık’ın su enerjisi çözülür, yerini Kova’nın havada titreşen sinyalleri alır. İnançların yerini veriler, dogmaların yerini bağlantılar alır. Ama her ağ özgürleştirdiği kadar hapsedebilir, her sistem eşitlik sağladığı kadar tek tipleştirebilir. Bu yüzden Uranüs’ün ya da Kova burcunun sözümona “sağcı” eğilimleri gerçektir. Fakat bu başka bir yazının konusu.

Sabit Yıldız Perspektifi

Astrolojik çağlar genellikle burçların ya da takımyıldızların sınırlarıyla ölçülür. Fakat gökyüzünü yalnızca bu sınırlara bağlamak, aslında resmin bir kısmını görmektir. Çünkü sabit yıldızlar da presesyon yüzünden ekinoks noktalarına göre sürekli yer değiştiriyor gibi görünür. Bir yıldız bugün Koç burcunun 15. derecesindeyse, binlerce yıl önce aynı yıldız Balık’ın farklı bir derecesine denk geliyordu. Bu kayma yıldızların kendilerinden değil, Dünya’nın yalpalamasından kaynaklanır.

Eğer sabit yıldızların dereceleri zamanla kayıyorsa, o halde onların sembolik anlamlarını nasıl yorumlamalıyız? Bu noktada modern astrologlardan Bernadette Brady farklı bir yöntem önerir. Yıldızları yalnızca ekliptik boylam derecelerine bağlamak yerine, gökyüzünde ufuk ve meridyenle kurdukları doğrudan ilişkiye bakar. Bir yıldız aynı anda Güneş ile doğuyorsa, Ay batarken meridyende yükseliyorsa ya da belli bir gezegenle aynı ufuk çizgisini paylaşıyorsa bu ilişki paran olarak adlandırılır.

Paran yöntemi, yıldızların gökyüzündeki gerçek hareketini ve gözlemcinin bulunduğu yerle kurduğu bağlantıyı esas alır. Böylece yıldızların insanla kurduğu temas, presesyonun kaydırdığı derecelerden bağımsız olarak korunur. Bu yaklaşım, sabit yıldızların anlamlarını zamandan bağımsız hale getirir ve çağ tartışmalarına da farklı bir bakış kazandırır.

Çünkü bu yönteme göre çağları sadece burçların alanlarıyla değil, yıldızların insanla doğrudan kurduğu ilişkilerle okumak da mümkündür. Yani çağ kavramı, gökyüzünün ekliptik çizgisine bağlı kalmadan, ufukla yıldız arasındaki bağ üzerinden de anlaşılabilir. Bu bakış, çağların yalnızca sembolik bölümlere ayrılmadığını, aynı zamanda gözlemcinin deneyimlediği gerçek gökyüzüyle de kurulduğunu hatırlatır.

Sonuçta sabit yıldız perspektifi, çağları tek bir zaman çizelgesine sıkıştırmak yerine, gökyüzü ile yeryüzü arasındaki daha doğrudan işaretleri takip etmeyi önerir. Bu, presesyonun tek matematiksel kaymasını aşan, daha zengin bir yorum alanı açar.

Çağların Hesaplanmasındaki Zorluklar

Astrolojik çağların tarihleri konusunda neden bu kadar farklı görüş var?

Eğer çağları eşit on iki parçaya bölerseniz, yine de hangi noktayı sıfır kabul edeceğinizi seçmek zorundasınız. Kimileri İlkbahar Ekinoksunun Balık’a ilk girdiği tarihi başlangıç alır. Kimileri Spica gibi önemli bir sabit yıldızı referans noktası seçer. Bazılarıysa çağları tamamen sembolik olarak İsa’nın doğumu gibi tarihsel olaylarla eşleştirir. Başlangıç noktası değiştikçe bütün çağların tarihleri kayar.

Bütün bu nedenler yüzünden astrolojik çağlarda “tek doğru tarih” yoktur. Astronomlar teknik olarak ekinoks noktasının hangi takımyıldızda olduğunu söyleyebilir. Ama astroloji bu matematiği sembollerle örer. Bu yüzden bir kısım “Balık Çağı hâlâ sürüyor” derken, bir kısım “Kova Çağı başladı” diyebilir. Her ikisi de kendi yöntemi açısından doğrudur.

Sonuç

Çağları gerçek takımyıldızlara göre hesaplarsak, hâlâ Balık Çağı’ndayız ve Kova Çağı 2600’lerden sonra başlayacak. Eşit parçalara göre bölersek, Balık Çağı İsa ile başlamış ve günümüzde sona ermiş olur, yani Kova Çağı çoktan başlamıştır. Her iki yaklaşım da kendi içinde tutarlıdır, ama birbirinden farklı sonuçlara götürür.

Geçmiş çağlara bakıldığında Boğa Çağı’nın bereket ve tarımla, Koç Çağı’nın savaş ve fetihle, Balık Çağı’nın inanç ve fedakârlıkla özdeşleştirilmesi bize büyük sembolik bir çerçeve sunar. Bu çerçeve tarihin birebir kanıtı değildir, ama insanlık hikâyesini anlamlandıran bir mitolojik haritadır.

Çağların asıl gücü, bizi anın dar çerçevesinden çıkarıp binyıllar boyunca süren büyük anlatının içine yerleştirmesidir. Sadece bugüne bakarsak dağınık, karmaşık ve çelişkili olaylar görürüz. Ama gökyüzünün uzun ritmine baktığımızda, insanlığın kolektif yolculuğunun bir parçası olduğumuzu fark ederiz.

Balık’tan Kova’ya Geçişin İşaretleri

Bugün yaşananlar, iki çağın sınırında olmanın gerilimini taşıyor. Bir ayağımız hâlâ Balık’ın inanç ve teslimiyet dünyasında, diğer ayağımız Kova’nın özgürlük ve bilgi dünyasında. Bu çelişkiyi hissetmek, aslında insanlık tarihinin çok büyük bir kavşağında olduğumuzu anlamamızı sağlar.

Balık’ın gölgesinde fanatizm, kör inanç ve kurban olma arzusu var. Kova’nın gölgesinde ise teknolojiyle gelen gözetim, bilgi kirliliği ve kitlesel manipülasyon var. İnsanlık bu iki uç arasında salınıyor. Önümüzdeki yüzyıllar, hangi yönün ağır basacağını gösterecek.

Kova Çağı bir ütopya mı, yoksa bir distopya mı olacak? Bu, gökyüzünden çok bizim seçimlerimize bağlı.

Tablo 1 – Astrolojik Çağların Özeti

Çağ Tarih Aralığı (yaklaşık) Temalar
Aslan Çağı MÖ 10.000 – 8000 Güneş kültleri, avcı-toplayıcı şamanik dönem
Yengeç Çağı MÖ 8000 – 6000 Yerleşik hayat, evcilleştirme, aile ve kabile
İkizler Çağı MÖ 6000 – 4000 Yazı, ticaret, şehir devletleri
Boğa Çağı MÖ 4000 – 2000 Tarım, bereket, boğa sembolleri
Koç Çağı MÖ 2000 – MS 0 Savaş, fetih, kahramanlık, kurban
Balık Çağı MS 0 – 2000/2600 İnanç, fedakârlık, kurtarıcı figürler
Kova Çağı MS 2000/2600 → ? Bilgi, teknoloji, eşitlik, özgürlük

Tablo 2 – Balık’tan Kova’ya Geçiş

Alan Balık Çağı’nın Devam Eden Etkileri Kova Çağı’nın Yükselen İşaretleri
İnanç ve İdeolojiler Dinlerin ve büyük ideolojilerin hâlâ geniş kitleleri bir arada tutması. Kurtarıcı figürlere bağlanma, mutlak doğrulara teslimiyet. İnanç yerine bilgiye ve deneyime yöneliş. Çeşitli görüşlerin aynı anda dolaşımı. Bireylerin kendi yolunu seçme eğilimi.
Toplumsal Düzen Büyük kurban anlatıları ve fedakârlık temelli idealler. İnsanların bir uğurda kendini adaması. İnsan hakları ve eşitlik arayışı. Küresel topluluk hareketleri. Çeşitlilik ve bireysel özgürlük vurgusu.
Bilgi ve İletişim Bilgi akışının otoriteler tarafından kontrol edilmesi. Dinî kurumlar, devletler, ideolojik liderler bilginin merkezinde. İnternet ve sosyal medya ile bilginin dağıtık, erişilebilir ve eş zamanlı olması. Yapay zekâ aracılığıyla bilginin katlanarak çoğalması.
Ekonomi ve Sistemler Merkezîleşmiş yapılar: büyük devletler, kilise, hiyerarşik düzenler. Dağıtık ağ yapıları: blok zinciri, küresel dijital ağlar, merkeziyetsiz organizasyonlar.
Psikoloji ve Kültür Teslimiyet, şefkat, fedakârlık, kurtarıcı figür beklentisi. Kolektife hizmet etme arzusu. Bireysel özgürleşme, sorgulama, kalıpları aşma, farklı yaşam biçimlerinin yan yana var olması.
Gölge Yanlar Fanatizm, kör inanç, kendini kurban etme arzusu, suçluluk kültürü. Teknolojik gözetim, bilgi kirliliği, sanal dünyada yabancılaşma, kitlesel manipülasyon.


Cesaret ve Umutla


İlk kez HT Hayat’ta yayınlanmıştır


Astrolojik Danışmanlık Hizmetleri hakkında bilgi almak için ziyaret edebilirsiniz.


Related Posts